Mutluluk

 

 

 İnsan hayatında huzur ve mutluluğun başlıca dört kaynağı vardır. En başta sağlık gelir. Sağlık olmayınca hiçbir şeyin tadı, tuzu olmaz. Sonra nafaka, sonra iyi huylu bir eş, sonra sağlıklı, başarılı, başarılı evlatlar gelir.

               Gerisi teferruattır. Mal-mülk olsa ne olur, olmasa ne olur? Az olsa ne olur, çok olsa ne olur?  Sanki zenginler, fakirlerden daha mı sağlıklı ve uzun yaşıyorlar.  Sanki zenginler daha mı çok yiyip içiyorlar? Sanki zenginlerin damak zevki daha mı çok? Sanki zenginler daha mı rahat ve huzurlu yaşıyor? “Malın varsa derdin var, çocuğun varsa derdin var” denir.  Ne kadar çoksa o kadar derdin var demektir.

                Bu bakımdan atalarımız “ Azıcık aşım, kaygısız başım” demişler. Topluma hep diplomalı, hep zengin lazım değil ki. Eğer herkes diplomalı ve zengin olursa beden işlerini, az kazanan, küçük işleri kim yapacak? Buna rağmen kaşınırız. Çocuk edinir, mal ediniriz. Çünkü insanoğlu kaşınır. Bu kaşınmanın sebebi ruhen tatmin ihtiyacıdır. Hayatta bir şeyler yapmış ve becermiş olmaktan haz duyarız. Bu sebepten çocuk, yaptığımız ev, kazandığımız mal bizim hayatımıza anlam, renk ve zevk katar.

                İnsan hayatında en güzel olay doğmak, en kötüsü ölmektir. Doğunca dünyanın tatlı nimetleri, güzel çiçekleri, ağaçları ve diğer canlılar tarafından karşılanırız.

                 Annemizin kucağında emerek nafaka ihtiyacımızı karşılarsınız.  Genciz, yeniyiz, tazeyiz, sağlıklıyız.  Yaşlanınca arızalanırız.  Tamirden sonuç alamazsak, imamın kayığına binerek tahtalı köyde inip öbür dünyayı boylarız.  Zebanilere hesap vermeye başlarız.

                 Doğum ile ölüm arasındaki insan huzur ve mutluluğunu etkileyen en önemli olay evliliktir. İyi huylu, anlaşabildiğiniz bir eşe çatmışsınız, hayatınız çok güzel geçer. Eğer anlaşamadığınız, kötü huylu bir eşe çatarsanız hayatınız zehir olur.

                  Gençlik yıllarında karşılaştığınız evlilik adayının fiziki yapısının tesiri altında kalırsınız. Eş adayınızın, gözünüze hoş gelmesi, cazibe çekmesi gerekir.  “Kara dalma çeker” evleniriz.  Huya pek dikkat edilmez. Ancak “Karamanın koyunu, sonra çıkar oyunu” Evlilik öncesinde ve evliliğin ilk yıllarında, yani cicim aylarında  güzellik önemlidir. Evlilik ilerledikçe huy güzelliği öne geçer. Çünkü “Kendi güzelden doyulur, huyu güzelden doyulmaz” mış.

                     İnsanlar arası ilişkiler al-ver ilişkisidir. Maddi verir manevi alırsınız. Manevi verir  maddi alırsınız. Bu alışverişler ne kadar çok, düzenli ve karşılıklı olursa, ilişkiler ve dostluklar da o kadar güzel olur. Al-ver ilişkilerinde denge bozulduğunda, önce duygular değişir. Sonra ilişkiler bozulur. Çünkü hiç kimse kendisinin keriz yerine konmasına tahammül edemez. Her verdiğinin karşılığını bekler. Bu karşılık en azından bir teşekkür olur, memnuniyet belirten bir söz ve hareket olur. Çünkü insan bilir insan kıymetini.  Dostluklar, sevgiler, saygılar böyle devam eder gider.

                   Al-ver ilişkilerinin en yoğun olduğu yer evliliktir. Çünkü eşinizle yuvanızı, sofranızı, yatağınızı, çocuklarınızı, akrabalarınızı, kazandığınız imkân ve kaynakları paylaşıyorsunuz. En uzun zamanları eşinizle geçirirsiniz. Akşam olup kapıyı kapattığınızda her şey dışarıda kalır. Siz eşinizle baş başasınız. Bu sebepten eşiniz sizin için çok önemlidir.

                    Evlilikte mutluluğu aramak ve bulmak:

                    Soruyorum size. Siz niçin evlendiniz? Yardımlaşıp, hayatı paylaşıp, renkli, zevkli, rahat ve huzurlu, mutlu bir hayat yaşamak, çocuk, torun, ev-araba, mülk sahibi olmak için mi evlendiniz?

                     Yoksa itiş-kakış,  senin anan, benim anam, senin paran-benim param, senin keyfin, benim keyfim, senin onurun, benim kibirim rekabeti yapmak için mi evlendiniz? Siz her şeye ortak değil misiniz? Bu sebepten önce niçin evlendiğinize karar vermelisiniz. Eğer, huzurlu ve mutlu bir hayat yaşamak için evlenmişseniz, mutlu olmak çok kolaydır.

                      Bir: Eşinizin kızdığı söz ve hareketleri tekrarlamayacaksınız. Onun hoşlandığı söz ve hareketlere devam edeceksiniz. Siz aptal değilsiniz değil mi? Onun size neden kızdığını anlayacak kadar aklınız vardır herhalde.

                      İki: Eşinizle verme yarışına girmelisiniz. Vermek en önce dilden olur. Tatlı dil yılanı deliğinden bile çıkarırmış. Tatlı dil ve güzel sözlerle olur. Eşinizin gönlüne girmek için önce onun gönlünü hoş etmeniz gerekir.

                      İkinci vermek elden olur. Tutuverseniz, kapıverseniz, alıverseniz- veriverseniz, yapıverseniz elinizde mi kalır? Gayret ve çabanızla, aile hayatınıza ve eşinizin rahat ve huzuruna daha çok katkı yapmaya çalışmalısınız.

                      Üçüncü vermek, sabır ve tahammül ile olur. Eşinizin bazen size sıkıntı veren söz ve hareketlerine katlanmanız gerekebilir. “Lahavle, ya sabır” diyerek sükûnetinizi korumalısınız. Çünkü öfke baldan tatlıdır ama öfke ile kalkan zararla oturur. Sabreden derviş, muradına erermiş. Sabır ile koruk helva olurmuş.

                      Dördüncü vermek cepten olur. Kazancınızı özel zevkleriniz için hayda, hopta harcamayıp,  aileniz, eşiniz, çocuklarınız için harcamalısınız.

                     Bu kurallara uyduğunuz takdirde hayatınız güzelleşir. Eğer eşiniz de aynı ahlak, karakter, sabır ve gayret içinde ise evlilik hayatınız çok güzeldir, “çok mutlusunuz” demektir.