Onur-Gurur

          Her insanın dünyada en başta gelen amacı sağlıklı, uzunca, başarılı ve kaliteli bir hayat yaşamak olmalıdır. Bu da sağlıklı olmak, eğilmemek, ezilmemek, dik durmak, onur ve gururumuzu korumakla olur.

 

           Her insanın bir fiziki, bir de manevi varlığı vardır. Onurlu insan için fiziki varlık kadar, manevi varlık da önemlidir. Bu sebepten her ikisine gerekli değeri verip ihtimam göstermemiz gerekir.

 

            Fiziki varlığımız, varlığımızın temel taşıdır. Sağlığımız yoksa bu dünyanın ve sahip olduğumuz hiç bir şeyin değeri yoktur.

 

           Onur ve gururumuzu koruyup dik durabilmek için ilk önce sağlığımıza önem vermemiz gerekir. Sonra sosyal güvenlik ve emeklilik edinmeliyiz. Hatta bir akar edinmeliyiz. Çünkü: sağlığınızın bozulduğunu, kendi kendinize yetersiz kaldığınızı, hayatınızı idare ettirebilmek için başkalarına muhtaç olduğunuzu düşünün. Elden, ayaktan düştüğümüzde bakıcının hakkını ödersek kimseye borçlu kalmayız, eziklik duymayız.

 

             Onur ve gurumuzu korumak için hesabımızı, kitabımızı bilmeliyiz. Sözümüzü, borcumuzu bilmeliyiz. Eskiler “Söz namustur, borç namustur” derlerdi. Aksi takdirde yalancı, batakçı durumuna düşer, çevremizde güven, itibar, sevgi, saygı kaybederiz. Başkalarının gözünde değerimiz olmaz.  

 

            O halde onur ve gurumuzu rencide ettirmek istemiyorsak, önce sağlığımıza önem vermeliyiz,  sonra da kendimize ekonomik güvence sağlamalıyız..

 

             Onur ve gururumuzu korumak için çevremizle iyi geçinmeliyiz. Kimseyi rahatsız, huzursuz etmemeliyiz. Kötülük yapmamalı, zarar vermemeliyiz. Aksi takdirde kendimize lanet okutur, anamıza, babamıza küfrettiririz. Bizi kötü tanıyan insanlarla önce gönül bağlarımız kopar, sonra sosyal ve ekonomik ilişkilerimiz rafa kalkar. Onlarla bitecek işlerimiz bitmez. Onlardan gelecek fayda gelmez.

 

            Onur ve gururumuzu korumak için başkaları ile iyi geçinmeyi, hayatı paylaşmayı, uyum sağlamayı, empati yapmayı, alışkanlık ve yaşam biçimi haline getirmeliyiz. Karşımızdaki insana ne kadar değer verir, uyum sağlarsak, ona o kadar yaklaşıp, dost olabiliriz. Çünkü insanlar kendine benzeyen ve iyi insanlarla beraber olmak isterler. Anlaşamadığı, uyuşamadığı, farklı insanlardan uzak dururlar.             

 

            Onur ve gururumuzu korumak için, kavga-dövüş yapmamalıyız. Yumruk atsan, yumruk yersin. Tekme atsan teme yersin. Küfretsen küfür, tehdit etsen tehdit alırsın. Bir de düşman kazanırsın. Yetmedi bir de polis, hakim-savcı karşısında ananın-babanın adını sorgulatırsın. Sen aptal mısın be birader? “Sen bilirsin” deyiversen kavga-dövüş olur mu?

 

              Herkes vali, herkes fabrikatör, herkes çiftlik sahibi olacak diye bir şey yok. Ancak herkes kendi çapında ve kapasitesinde başarılı olmak durumundadır.

 

              Ailenin refah seviyesi ve yaşam kalitesinden birinci derecede sorumlu olan kocadır. Kadın ise çocuk bakımı, ev işi, ev düzeni ve yemeklerden birinci derecede sorumludur. Bir de çalışarak eşinin ekonomik sorumluluğuna katkı yaparsa daha iyidir. Ancak, imkân ve kaynak yaratarak bunları ailenin gelirine ve refahına yönlendirmek birinci derecede kocanın görevidir.

 

              Eğer bir baba, bencil, beceriksiz, tembel ve sorumsuz, üstelik huysuz ise çocuklarından ve eşinden saygı ve sevgi beklemeğe hakkı yoktur.

 

              Güven, sevgi, saygı bir arada gezer. Koca müsveddesi eşine saygı duymayan bir kadın sevgi de duymaz. Hâlbuki herkesin güven, saygı ve sevgiye ihtiyacı vardır. Bu durumda müsvedde koca eşinden sadakat bekleyemez. Çünkü eğer eş tesadüfen eşinden görmediği bu saygı ve değeri bir başkasından görürse ona  meyleder. Çünkü bir insanın sevmediği ve saymadığı bir kişiye karşı nefsi de uyanmaz. Hâlbuki iki gönül bir olunca samanlık seyran olur.

 

                Onurlu insan başka neler yapar?

 

                Onurlu insan çevreyi kirletmez, bozmak, zarar vermez. Dünya insanlığın ve o çevrede yaşayanların müşterek malıdır. Bunlara sen de dâhilsin. Sen evini, elbiseni, varsa arabanı kirletmek, ister misin? Kırıp, döküp bozar mısın? Elindeki sigara izmaritini veya çöpü rast gele yere atıyor musun?

 

                  Eğer sen kendi evine, elbisene, varsa arabana, varsa iş yerine gösterdiğin dikkat ve ihtimamı, merdivenlere, yollara, parklara, meydanlara göstermiyorsan, o zaman doğa ve çevre bilincin yoktur. Çevrene ve çevrendeki insanlara saygın yoktur. Sen eğitimden, kültürden, medeniyetten nasibini alamamışsın. Kupkuru bir kütüksün. Başka ne diyeyim?  Eğer gene anlamadın ise sana davul zurna bile az demektir.

 

                   Onur ve gururu koruyup, yüzünü kızartmamanın ve dik durmanın bir yolu da sağlıklı, huzurlu ve başarılı evlatlar yetiştirmektir.  Çünkü her anne-babaya en büyük iyilik de, kötülük de çocuklarından gelir. Herhalde televizyonlarda izliyorsundur. Anasını, babasını öldürenler, malını mülkünü talan ederler, şeref ve haysiyetini beş paralık edip yerlerde sürüyen evlatlar var. Bu duruma düşmemenin yolu da, sağlıklı, hayırlı ve başarılı evlatlar yetiştirmektir.

 

                   Onun da yolu küçücükten itibaren onlara sevgi, ilgi, şefkat göstermektir. Ancak yanlışlarını düzeltip, doğru yola yönlendirmek için otoriteyi de kaybetmemek gerekir. Çocuklarımıza sevgi, şefkat ve hoşgörüde ölçüyü kaçırıp onları şımartmamalıyız. Otoritede ölçüyü kaçırıp çocuklarımızı kendimizden  korkutmamalı, ezmemeli, kendinizden uzaklaştırmamalıyız. İkisi arasında çok hassas bir çizgi vardır. O çizgiyi korumaya dikkat etmeliyiz.

 

                   Onurlu insan, bir partiye, bir takıma, bir ideolojiye, bir inanca sempati duyabilir. Tek şart,  kişilik sahibi olmak,  ahlaki ve etik değerlerden vazgeçmemektir. Her insanın kendine özgü inançları, düşünceleri, alışkınlıkları, duyguları, yaşama tarzı olmalıdır. Onurlu insan bunlardan yoksun olamaz. Bunları yok sayamaz. Takım, parti, ideoloji, inanç, tarikat, cemaat aşığı, müridi ve uşağı olamaz. Hayatını bunlara harcamaz. Bunlar için kavga-dövüş yapmaz, cinayet işlemez.   Alkış makinesi gibi her sözü alkışlamaz. Dinler, anlar, sorgular, doğru ve güzel ise alkışlar.

 

                  Feto cemaatinin bunca pislikleri ortaya saçıldıktan sonra, halen Feto’ya sempati ve cemaata bağlılık duyan arkadaşlarınız varsa, bir ihtimal onların zekâ seviyeleri geridir. Onlar akıllarını peynir ekmekle yemişlerdir. Sorgulama ve farkındalık yetenekleri yoktur. Belki de onlar için onur, gurur ve kişilik de önemli değildir. Belki de onlar hiçbir etik ve ahlaki değer taşımamaktadır. Çünkü kişilik ve ahlak sahibi bir insan, her türlü ahlaki, vicdani ve etik değerleri,  kişisel menfaatleri uğruna feda etmez.