Sigaramın Dumanı Yoktur Yarin İmanı

Altından köşk yaptırdım, gümüşten merdiveni diye bir şarkı vardır.

 

                   Eskiden KöyümüzdeSigara içip savurmayan, rakı içip bağırmayan adam adamdan sayılmaz” denirdi. Yani sigaranın dumanı ve sarhoşluk erkeklik rütbesi imiş. Günümüzde ise bayanlar bu erkeklik rütbesini elimizden aldılar. Çünkü erkekler kadar bayanlar da sigara içiyorlar. Hem de yollarda yürürken elinde sallaya sallaya içenler görüyorum.

 

                     Asansörde veya kapıda bayanlarla karşılaştığımızda bazı genç bayanlar  bana yol vermek istiyor. Ben hemen “Hayır o eskidendi, devir değişti. Şimdi hanımlar önden gidiyor” diye takılıyorum.

 

                      Eskiden sakalı hacı-hoca takımı bırakırdı. Şimdi gepegenç çocuklar bırakıyor. Onlara “Arkadaş bu sakallarla seni hiçbir kız beğenmez, evde kalırsın bak” diyorum. Cevap olarak “Asıl kızlar böyle istiyor” diyorlar.

 

                     Eskiden sinekkaydı tıraş ile birlikte jilet gibi ütülü pantolon, önü dört düğmeli ceketler giyerdik. Günümüzün gençleri bozuk düzen giyiniyorlar.

 

                     Eskiden bayanlar eşarp takarlardı. Şimdi yırtık pantolon, açık göbek ve meydanda gerdanla geziyorlar. Hadi gençler manken gibi ya, güzelliklerini sergiliyorlar diyelim. Göze yasak, tavuğa duşak yokmuş. Güzele bakmak sevapmış.Yaa yaşlı başlı bayanlara ne demeli? Kırışık ve okkalı vücutlarını gösterenlerle karşılaşınca gözümü kirletmemek için yüzümü çeviriyorum. 

 

                      Eskiden ailecek ovaya tarım işine giderdik. Babalar at veya eşeğe binerdi. Anneler onun arkasından tin-tin yaya yürürlerdi. Hatta hatırlıyorum. Eskiden aileler ekmeklerini kendi fırınlarında yaparlardı.  Bu fırın çalı-çırpı yakarak kızarırdı. Anne-babamız dağlardan çalı kesmeye giderdi. Çalıyı kesip topladıktan sonra annem çalıyı sırtına  sarılır, babam elinde tahrayı sallaya sallaya gelirdi.

 

                       Avukatlığa başladığım yıllarda Aydın barosunda hiç bayan hakim, savcı, katip, avukat yoktu. Şimdi yarısı, hatta mahkeme kalemlerinde yarıdan fazlası bayan oldu. Orada mı kaldı? Mübaşirliği bile erkelerin elinden aldılar.

 

                      Eskiden gençler çeşitli sokak oyunları oynarlardı. Benim sokak oyunu kültürüm yoktu. Evimizin altında köyümüzün çocukları  oynarken annem bana, “Oğlum sen çocuk değil misin? Gidip sende oynasana” derdi. Ben omuzumu silkelerdim.  Çünkü ben kâğıt, kalem ve kitaplarla meşgul olmayı zevk edinmiştim. Bunlar dışında bir tek zevkim uçurtma yapıp, uçurmaktı.

 

Şimdi gençler o sokak oyunlarının hiç birisini oynamıyor. Gün boyu televizyon, cep telefonu, bilgisayar, lettop, internet ile meşguller.  Bu sebepten mi bilmem, son zamanlarda obez insanlar çoğaldı. 

 

                       Eskiden insanların çoğu köylerde yaşardı. Her ailenin inekleri, öküzleri, beygirleri, kedileri, köpekleri, tavukları olurdu. Tarlalar hayvan ve insan gücüyle işlenir. Ürün yetiştirilirdi. Şimdi köyler boşaldı. Köpekler ve kediler sokaklarda kaldı. Tarım da traktörle yapılıyor.

 

                       Eskiden insanlar yatsı ezanından, eğer kılıyorsa yatsı namazından sonra yatarlardı. Erkenden kalkarlardı. “Erken kalkan işine, geç kalkan düşüne” denirdi.

 

Yani eskiden bile insanlar “Eski çamlar bardak oldu. Eskilerden devenin yürüyüşü kaldı” derlerdi. Şimdi devenin kendisi bile kalmadı. 

Bir musibet bin nasihatten evla imiş: Bu söz laftan, sözden anlamayan ve dinlemeyen insanlar için söylenmiş olmalı. Kimi insan için sivrisinek saz, kimi insan için davul zurna azmış.

 

                       İnsan konuşmasını bildiği kadar, dinlemesini ve anlamasını da bilmelidir. Bir insanın karşısındakine saygısı önce dinlemekle başlar. Karşısındakini dinlemeden, anlamadan, çakıldak kabak gibi, kendi dediğini deyip duran insan hayatta cahil ve başarısız kalmaya mahkûmdur. Hayatta başarının ön şartı okumak ve dinlemektir. Okuduklarını, dinlediklerini, gördüklerini kendi akıl ve mantık süzgecinden geçirerek, doğru ve faydalı gördüklerini hayatına uyarlamaktır.

 

                      Benim hayatımdaki en büyü hatam 30 yıl boyunca sigara içmem olmuştur. Damak zevkime göre yiyip içtim. Koçarlı’daki büroma bile araba ile giderdim. Bir de baktım ki Azrail kapıma gelmiş. Beni imamın kayığına bindirip tahtalıköyde indirecek. Ben deli miyim, bu güzel dünyayı ve tatlı nimetleri bırakıp gidecek?  Allah bana sağlıklı bir vücut, çocuk, torun vermiş. Bunlardan yararlansın diye biraz da akıl vermiş. Aklım hemen başıma geldi. Mademki Allah bana bir akıl ve irade vermiş. Onları en başta kendi sağlığım için kullanmalıyım. Sigarayı bıraktım. Böylece sigara ve içki erkekliğinden istifa ettim. O erkekliği genç bayanlara devrettim. Güle güle kullansınlar.

 

Alkolden uzaklaştım. Damak zevkime göre değil, sağlıklı beslenmeye başladım. Yağmur, çamur demeden 365 gün yürüyorum.

 

Hayatta en büyük başarı sağlıklı, uzun, huzurlu, rahat bir hayat yaşamaktır. Çünkü her insanın en değerli mülkü kendi sağlığıdır. Bu sebepten “Önce can, sonra canan” demişler. Can sağlığı olmadıktan sonra cananın ne değeri olur?

 

                         Şunu anladım: İnsan sağlığı önce soyundan, genler vasıtasıyla aldığı bağışıklık sistemine bağlıdır. Sonra sağlıklı veya sağlıksız beslenmesine ve yaşamasına bağlıdır. Aklımız varsa sağlığımıza, önem vermeli ve onu en önde tutmalıyız.

 

                        Bir gün genç bir bayan meslektaşa ne yiyip içtiğimi anlattım. Bana “Ooo ağabey o zaman sen yaşamıyorsun” dedi. Kendisine “Bak avukat hanım, damak tadının başı sağlıktır. Sağlığınız varsa dünya çok güzel, her yediğiniz tatlıdır.” demiştim. Eğer ben beslenmemi ve yaşantımı değiştirmeseydim, şimdiye kadar çoktan öbür dünyaya boylamıştım.

 

                           Sigara içenlere takılıyorum. “Sen bu dünyayı, hayatı, kendini sevmiyor musun? Akıllı insan kendi parası ile kendisine zarar verir, kötülük yapar mı? Üzerinde ne yazıyor, okumuyor musun? Yoksa sen cahil misin?” Sigara içen genç ve güzel bayanlara “Siz gençliğinizin ve güzelliğinizin değerini bilmiyor musunuz?” diye takılırım.

 

                             Cevapları “ İçenlerle içmeyenler arasında 5 dakikalık fark varmış”şeklinde oluyor. Ben de “O züğürt tesellisidir” diyorum.

 

                Benim oğlum ABD ve İngiltere’ de kaldı “Orada sigarayı avam takımı içiyor” demişti. Biz de ise avukatlar, doktorlar bile içiyor. Sigara zararından hastalanıp da, içe içe ölüp gidenler bile var.

 

                            O lanet sigara var ya… öyle lanettir ki… insan sağlığını hissettirmeden, fark ettirmeden,  yavaş yavaş zarar verir. Sigaradan zarar görmeyen belki yüzde on insan vardır.

 

                            Bizim zamanımızda sigara ucuzdu. Üzerinde “Öldürür” diye yazmıyordu. Şimdi bir paket sigara otuz lira. Ben delimiyim her gün o musibete 30 TL para harcayacak. O paranın yarısını devlet, yarısını yabancı şirketler alıyor. Devlette topladığı paraları sadaka olarak dağıtıyor, saraylar yapıyor, yandaş zengin ediyor. Yani çar-çur ediyor.

 

                             Herkese tavsiyem şu: Benim gibi kafanızı duvara toslamadan, aklınızı başınıza toplayın. İradenizi kullanıp sigarayı bırakın. Sigarasız bir dünyanın ne kadar güzel, nimetlerin ne kadar tatlı olduğunu görünce bana hak verecek ve teşekkür edeceksiniz.