Barış Süreci Cinneti

Barış sürecinde amaç neydi? Ecevit’in son başbakanlığı döneminde Türkiye’nin tehdidi üzerine Suriye devlet başkanı Hafız Esad,  Abdullah Öcalan’ı sınır dışı etmişti. Abdullah Öcalan’ı hiçbir ülke kabul etmedi.  Son olarak gittiği ülkede Amerika gizli örgütü Abdullah Öcalan’ı yakalamış,  “İdam edilmemek” kaydıyla Türkiye’ye teslim etti.  Abdullah Öcalan yargılandı, ömür boyu hapse mahkûm edildi. Halen cezasını çekiyor.

 

                   AKP iktidar olduğunda PKK terörü sıfırlanmış gibiydi. AKP iktidarı “Barış süreci” diye bir ucube icat etti. Acaba amacı neydi?

 

                   Kürt kardeşlerimize insan hakları adına bazı haklar mı tanıyacaklardı? Ne haklar tanıdılar ki? Hiç bir şey… Acaba amaçları Türkiye’nin doğu ve güney doğu illerinde Sünni bir huzur ve sükûnet sağlayarak, bölge halkının gönlünü ve oyunu almaktı?

 

                    Her zaman diyorum. Devlet yönetimi deneme tahtası değildir. Devlet, deneme ve yanılma metodu ile yönetilmez. Akılla, bilgi ile, tecrübe ile sorumluluk duygusuyla yönetilir.

 

                     Siz beyni ırkçılıkla şartlandırılmış, eline silah alıp dağa çıkmış katillerle hangi konuda anlaşacaksınız? Yapacağınız, onları etkisiz hale getirmektir. Eğer gerekli görüyorsanız o etnik guruba bazı haklar tanıyabilirsiniz.

 

                     Bunları ben biliyorum da, mecliste tehlikeye dikkat çeken Kamer genç biliyor da, emrinde MİT, MilliGüvenlik Kurumu, jandarma ve polis istihbarat teşkilatları olan iktidarlar bilmez mi? Onlar bilgi vermiyor, verdiği halde iktidar kulak asmıyorsa, ne işleri var devletin başlarında?

 

O süreçte neler oldu bakalım? 1984 yılında vuku bulan ilk terör saldırısında Süleyman Aydınlı’yı şehit eden PKK katili MahsunKorkmaz  anıtının, coşkulu bir kalabalıkla açılmasına AKP iktidarı seyirci kaldı. İktidarın talimatı sebebiyle, vali, kaymakam, kolordu komutanı, polis ve jandarma kılını bile kıpırdatmadı. Çünkü iktidarın talimatı öyleydi.

 

                    Ajanslar, Diyarbakır’da, “PKK teşkilatının yüzü maskeli, eli tabancalı, polislerinin uyuşturucu satan torbacıları yere yatırıp arıyor. Hatta sopa ile dayak atıyor” haberini veriyor. Böylece en büyük gelir kaynağı uyuşturucu ticareti olan PKK, devleti ve milleti enayi yerine koyarak “Uyuşturucu ile mücadele tiyatrosu oynuyor.” Gene devletin bölgedeki idare ve güvenlik güçleri bel bel bakıyor.

 

                      Diyarbakır’da küçük bir işyeri açmak bile PKK’nın aldığı haraç ve müsaade ile oluyordu.

 

Terör örgütü kendi yargı,  vergi, gümrük ve güvenlik teşkilatını kurmuştu.

 

O zamanlarda barış sürecine karşı çıkanlara “Anılar ağlamaya devam mı etsin” diye kınıyorlardı. “Akil adamlar”  heyetleri karşı olanları iknaya çalışıyordu.

 

AKP seçimlerde istediği sonucu alamayınca, aklı başına geldi.  O güne kadar göz yumduğu PKK’ya şiddetle saldırdı. Ancak kolay olmadı. Askerlerimizden, polislerimizden şehitler verdik. Evler yıkıldı, siviller öldü.

 

                        Ogün PKK ile masaya oturan iktidar, bugünmuhalefeti “PKK ile arasına mesafe koymayan HDP ile dirsek temasında olmakla,  dolayısıyla altılı masayı ihanetle suçluyor. O ihanet suçlamasını hangi parti veya iktidar hak ediyor acaba? İktidar mı, muhalefet mi?

 

İstanbul da yenilenen mahalli seçimler öncesi devlet televizyonlardaAbdullah Öcalan’ın mektubunu okutan, Osman Öcalan’ın canlı yayına çıkaran AKP değilmiş.

 

AKP iktidarı1933 yılından beri, ilk ve ortaokullarda öğrencilere okutulanöğrenci andını yasakladı. Çünkü çözüm süreci döneminde Abdullah Öcalan bunun ırkçı bir ant olduğunu ileri sürüyordu.

 

Cumhurbaşkanının konuşma üslubu: İzmir’in kurtuluş günü olan 9 Eylül’de, İzmir Büyükşehir belediye başkanı Tunç Soyer konuşmasında “Yüzyıl önce bu toprakları yönetenlerin gaflet, dalalet, hatta ihanet içinde olduğunu” söylemiş.  “Gaflet,  dalalet, hatta ihanet” kelimeleri Atatürk’ün gençliğe hitabesinde de vardır. Ancak orada açıkça Osmanlı kelimesi kullanılmaz.

 

                    Devletimizin cumhurbaşkanı durur mu? Devletinin bir belediye başkanına “Terbiyesiz, onun babası da öyleydi” diyerek babasının da kemiklerini sızlatır.

 

                    Son Osmanlı yönetimi gaflet, dalalet, hatta hıyanet içinde değil miydi? Öyle olmasa Osmanlı devleti batar, dağılır mıydı?

 

                    Osmanlı yönetimi kurtuluş savaşına karşı çıkmadı mı? Sadrazam damat Ferit hükümeti işgalcilerin, mandacıların kuklası olmamış mıydı? Anadolu’yu ve Trakya’yı bölüp parçalayan Sevr anlaşmasını imzalamamış mıydı?

 

                     İstanbul hükümeti ve bakanı, yazar Ali Kemal, kurtuluş savaşına karşı değil miydi?

 

                     Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi, işgalcilerin emrine uyarak Boğazlayan kaymakamı için “Ölüm fermanı” vermemiş miydi?

 

Mustafa Sadri Efendi, Atatürk ve silah arkadaşlarına “ Kahpeler, sahtekârlar, hayâsızlar “ dememiş miydi?

 

Askeri mahkeme başkanı Nemrut Mustafa Paşa, Atatürk ve silah arkadaşları için idam kararı vermemiş miydi?

 

                      Kurtuluş savaşına karşı örgütler kurup, isyanlar çıkaran Ahmet Hamdi Paşa, İngiliz Büyükelçiline sığınmamış mıydı?

 

Padişah Vahdettin ve şürekâsı bazı Osmanlı yöneticileri ‘İngiliz müritler cemiyetini kurmamışlar mıydı?

 

Bu cemiyet İngiliz mandasını istemiyor muydu?

 

Padişah Vahdettin Şürekâsı ile birlikte İngiliz savaş gemisine binip Osmanlı devletini terk etmemiş miydi?

 

Cumhurbaşkanımız bunları bilmez mi? O, bilmese bile danışmanları yok mu? Cumhurbaşkanın ağzına bu sözler yakışır mı? Siz bugüne kadar böyle konuşan bir cumhurbaşkanı gördünüz mü, beğeniyor musunuz?

 

                         Eğer beğeniyorsanız siz nesiniz? Atatürk’ün kurduğu TC vatandaşı mısınız? Kurtuluş savaşına karşı çıkan Osmanlı yönetiminin aşığı mısınız? Acaba Kurtuluş savaşı başlanıp başarılmasa idi bugün devletimiz ve milletimiz ne halde olurdu?

 

Şanlı tarihimiz: Kökümüz Orta Asya’dır. Atalarımız akılla, bilgi ile, bilek gücüyle yola çıkıp, Bizans imparatoru Romen Diyojen’i yenip, esir alıp, Anadolu’nun kapılarını Türklere açmışlar. Anadolu’da Selçuklu devleti, Anadolu Selçuklu devleti, Osmanlı devleti kurmuşlar.

 

                        Bu devletleri yönetenlerin içinde akıllı, bilgili, güçlü devlet adamlarımız varmış. Bunlardan yoksun olanlar da varmış. Hatta bazıları makam ve mevkisini korumak için devletin ve milletin çıkarlarını hiçe saymışlar.  Eğer böyle olmasaydı, Viyana kapılarına kadar gider, Kafkasları, tüm orta doğuyu ve Kuzey Afrika’yı egemenliği altına alan bir Osmanlı devleti olur muydu? Eğer böyle olmasaydı, bu koca imparatorluk, geriler, geriler, toprak kaybeder, parçalanıp yok olur gider miydi?

 

                         Yani Osmanlı’yı yöneten çok büyük devlet adamları da vardır.  Hiçbir devlet adamlığı ehliyet ve liyakatı taşımayan, kendi saltanatından başka bir şey düşünmeyen, başarısız ve beceriksiz devlet adamları da vardır. Hepsi bizim atamızdır. Hepsi hakkında hak ettikleri değerlendirmeyi yapabilir ve haklarında iyi veya kötü konuşabiliriz.

 

Devletin Genel Kurmay Başkanı Yargılanıyor: Devletin genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ, Feto kumpası ile tutuklanmış, yargılanmış, bir yıldan uzun süre ceza evinde yatmıştı. Sebep şuydu: Bazı AKP milletvekilleri meclise “Askerlerinde sivil mahkemelerde yargılanması” konusunda kanun teklifi vermişler. Meclisteki AKP çoğunluğu da bu yasa teklifine evet oyu vermişlerdi. İlker Başbuğ’un Feto’cu mahkemelerde yargılanabilmesinin sebebi buydu.

 

                        Bir televizyon programında “Feto’nun siyasi ayağından” bahsediliyor. İlker Başbuğ bunların mecliste olduğunu, askerlerin sivil mahkemelerde yargılanılması konusunda kanun teklifi verdiklerini ve diğer meclis çoğunluğunun da kabul ettiğini söylüyor.

 

                       İlker Başbuğ şimdi bu sözünden dolayı yargılanıyor. Aklınız ve vicdanınız kabul ediyor mu? Zaten AKP iktidarı döneminde akıl ve vicdan toz oldu gitti.