Gözünü Aç Seçmen Kardeşim

Yargının önemi:Kalkınmanın ve gelişmenin temeli huzur ve güvenliktir. Kurtuluş savaşından sonra Atatürk boşuna “Yurtta Sulh, cihanda sulh” dememiştir. Eskiden Avrupa savaşçı, saldırgan ve sömürgeci idi. İkinci dünya savaşından sonra birden bire akıllandı ve medenileşti. Savaşları terk edip kendi aralarında önce ortak pazarı, sonra Avrupa Birliğini kurdular. Sömürgelerinden çekilip onlara bağımsızlık verdiler.

Son yetmiş yılda dünyada ekonominin, bilim ve teknolojinin hızla yükselmesinin sebebi ve kaynağı, uzlaşmak, paylaşmak, anlaşmak suretiyle barış, huzur ve güvenlik içinde yaşamaktır.

                Bir ülkede barış, huzur ve güvenlik varsa o ülke daha hızlı kalkınır. Bunun için “Adalet mülkün temelidir” denir. Adaletin baş görevlisi de mahkemelerdir. Mahkemelerin başaktörü hakimlerdir. Yardımcıları ise savcılar, avukatlar, şahitler, bilirkişiler ve güvenlik güçleridir. Herkes ve her kurum görevini eksiksiz ve kusursuz yaparsa, ülkede hak, hukuk, adalet olur. Bunun da sonucu barış, huzur ve güvenliktir. Bu da ekonomik, bilimsel ve teknolojik gelişmenin temeli ve alt yapısıdır.

                Kutsal kitapların ve peygamberlerin amacı da toplumsal barış, huzur ve güvenliğin tesisidir. Bu sebepten din adamlarımız “Allah’ın bile affetmediği en büyük günahın kul hakkı yemek olduğunu” söylerler. Kul hakkının günümüzdeki karşılığı“İnsan hak ve özgürlükleridir.”Bunların da koruyucusu ve teminatı yargıdır.

                   Bu sebepten yargının görevi kutsal bir görevdir. Adalet mülkün temeli olduğu kadar dinlerinde temelidir. Bu sebepten hakimler için “Peygamber postuna oturmaktan ve adaletin kestiği parmağın acımamasından”  bahsedilir. Bu bakımdanyargı ne kadar güçlü, tarafsız olur da, doğru ve adil karar verirse, o kadar toplumsal ahlaka, dolayısıyla barış, huzur ve güvenliğe , sonuç olarak  milletine, devletine ve insanlığa hizmet etmiş olur.

AKP iktidarı Yargıyı ne hale getirdi?:Eskiden ilçelerde mahkemeler vardı. Küçük yerlere her yıl adalet müfettişleri gelir. Teftişini yaparak rapor verirdi. Bu raporlar ve hâkimin Yargıtay’dan aldığı onama kararları göz önüne alınarak, daha büyük ve işi çok yerlere atanırdı. Aydın merkezi gibi yerlere hâkimler 45-50 yaşlarında gelirlerdi. Aydın’ın 5 ilçesindeki mahkemeler kapatıldı. Küçük yerler kapanınca genç veya kapasitesi zayıf hâkimler nerede görev yapacak?  Bu mahkemelerdeki dosyalar da büyük yerlere yığıldı.

                Eskiden genç ve mesleki başarısı eksik hakimler küçük yerlerde görev yaparlardı. İş az olduğundan davalar çabuk biter, hem de doğru kararlar verirlerdi.

                Bir de usul kanunu değişikliği yapılarak işler daha çok teferruata,  kırtasiyeye ve masrafa boğuldu.  Eskiden kalın mahkeme dosyaları için “Ağır Ceza Dosyası gibi” derdik. Günümüzde her dosya Ağır Ceza dosyası gibi oldu. Eskiden mübaşirler dosyaları kucaklarında taşırlardı. Şimdi market arabalarıyla taşıyorlar. Davalar yıllarca sürüyor, bir türlü bitmiyor. Diyelim ki bir alacağınız var. Dava edip kazandınız. Karşı taraf istinafa gönderdi. İki sene beklersiniz. Bir de temyize gönderirse 5-6 sene daha beklersiniz. Enflasyon karşısında para pul olup gitti. Böyle adalet olur mu?

                  Yıllardır devam eden ve başka dosyalarla da birleştiği için dana gibi olan bir dosyanın duruşmasında hâkim hanıma “Aman hâkim hanım, bu dosyayı karara bağlamadan başka yere tayin olup gitmeyin. Gelen hâkim bu dosyayı nasıl okuyacak? Günah değil mi?” demiştim.

Aklımızı Başımıza Toplayalım: İktidarların icraatlarının kaynağı önce akıl ve tecrübe, sonra sorumluluk duygusu, sonra  niyet ve zihniyetidir. Bir iktidarın  akıl ve tecrübesi eksikse, sorumluluk duygusu eksikse, niyet ve zihniyeti yanlışsao iktidarın icraatları hep yanlış olur.

                Ben AKP iktidarında dört büyük yanlış görüyorum. Bunlardan birisi dinci ve tarikatçı icraatlardır. Birisi kavgacı ve çekişmeli icraatlardır.Birisi  akıl ve tecrübeden uzak icraatlardır. Birisi sorumsuz ve savurgan icraatlardır. Birisi de hak-hukuk, adalet,  ehliyet ve liyakattan uzak partizan ve çıkarcı politikalardır.

Dinci Politikalar: Avrupa kilise ve papazların dünya işlerinden uzaklaştırıp, laiklik, müspet ilim, keşif ve icraat dönemine girmiştir. Bunlar kalkınmanın temel taşlarıdır. Bu sayede, Avrupa’da sanayi devrimi başlatmıştır. Osmanlı ise, halifeliği ve medreselerdeki dini eğitimi sürdürmüştür. Okuma-yazma oranı % 7’de kalmıştır. O da erkeklerde. Bu sebepten,  Osmanlı devleti her savaşta yenilmiş, toprak kaybetmiştir. Terk ettiği topraklardaki Müslüman halk, işkence, katliam ve sürgünler yaşamışlardır.

               Cumhuriyet döneminde medrese eğitimine son verilmiş, eğitimde birlik sağlanmıştır. Atatürk “En hakiki mürşit, müspet ilimdir” diyerek, bilim ve teknolojide kalkınmayı başlatmıştır.

             Din adamının görevi siyaset, ticaret, sanayi, eğitim, teknoloji değildir. Din adamı kamu görevlisidir. Onun kamu görevi, vatandaşa inanç ve ibadet hizmeti yapıp, inanç ve ibadetteve bu arada kutsal kitap ve peygamberimizin emir ve nasihatlarını aktarıp, İslami ahlakta rehber olmaktır.

Ne kadar din adamı lazımdır?Din adamı ne kadar lazımdır. Din adamı ne kadar lazımsa imam hatip okulları da o kadar lazımdır. Rahmetli Erbakan Hoca “İmam Hatip Okulları bizim arka bahçemizdir” demişti. AKP iktidarı bu arka bahçeleri ona katladı. Her ilçede  İmam Hatip Okulları açtı. Neredeyse köylerde de açacaklar.

              Gazetelerden okuduğumuza göre diyanet işleri başkanlığı her yıl yüzbinlerce kadro açığı veriyor ve yeni memur alıyormuş. Neden? Çünkü Diyanet memurları diğer kamu hizmetlerine transfer oluyorlarmış. Peki, Diyanet işleri başkanlığı memur alırken sadece müspet ilim soruları mı soruyor, yoksa din bilgisi sorularına ağırlık mı veriyor? Böylece İmam Hatip Okulu memurlarına devlet kadrolarında yer açılıyormuş. Bu hak ve adalet midir? Bu memleket ve millet sevgisi ve sorumluluk duygusu mudur?

AKP’nin dış politikadaki dinci icraatları

              Bir tarafta Işıd ( Deaş), diğer tarafta Esad var. Hangisini tutarsınız? Hangisi ahlaka, İslamiyet’e, insanlığa, Türkiye’ye daha hayırlı veya zararlıdır? Işıd’lilerin, Türkiye’den geçerek Esad’a karşı terör yapmasını göz yumar mısınız?  Türkiye göz yumdu diyorlar.

                    Siz olsanız Esad’a karşı isyan eden dincilere askeri mühimmat gönderir misiniz?  Bunu haber yapan gazeteciler yargılanmıştı?

                    Siz olsanız milyonlarca Suriyeli Türkiye’ye kabul eder miydiniz?Bunların içinde Işıd’li, PKK’lı teröristler olabileceğini düşünmez misiniz? Türkiye’de terör yapanlar kimler ve nasıl ülkemize gelmişler?   Bu nasıl iktidar? Nasıl milliyetçilik, nasıl devlet ve millet sorumluluğu?

AKP’nin Suriye politikasının sonucu ne oldu? Ülkemize milyonlarca Suriyeli geldi. Onlarla birlikte teröristlerde gelmiş olmalı ki, terör eylemlerinde 300’e yakın vatandaşımız ölmüş.

                   Suriye’ye askeri müdahalelerle üç yüze yakın askerimiz şehit olmuş.

Suriye’nin doğusunda ABD destekli bir PKK yandaşı yönetim kurulmuş. Şimdi oradan Türkiye’ye füze fırlatıyorlar. Orada ABD askeri olduğundan askeri operasyonda yapamıyoruz.

Gerek sınır ötesi operasyonlar, gerekse Suriyelilerin barınma, beslenme, eğitim ve sağlık hizmetleri için milyarlarca dolar harcamışız. Yolları ve köprüleri yap-işlet-devret yoluyla yapıp, gelecek nesilleri borçlandıracağımıza, yanlış Suriye politikası yüzünden harcanan paralarla o tesisleri yapsak, gelirlerini de tıkır tıkır alsak olmaz mıydı?

                      Esad kardeşti. Hani ya, komşularımızla sıfır itilaf hedefliyorduk? Hani ya, Suriye sınırındaki mayınları temizlemiştik. Hani ya, Esad’ın eşi ile zamanın başbakanın eşi birlikte tatil yapıyorlardı. Birden ne oldu da Esad “Katil Esad” olup çıktı. Birden “Şam’da Cuma namazı kılma” sevdasına kapıldık.

                     Acaba AKP iktidarı dinci veya Sunni değil diye mi Esad’a düşman oldu? Esad’a karşı isyan edenler dinci olduğu için mi onların yanında yer aldı. Öğündüğümüz ABD’nin “Büyük Orta Doğu Projesine” eş başkan olduğumuz için mi Suriye’nin bölünmesine katkı yaptık. ABD’nin amacını bilemedik ve göremedik mi?

                    Bir ülkenin dış politikasında, devletin ve milletin çıkarları mı, yoksa iktidarın inançları, duyguları ve siyasi çıkarları mı önemlidir? Devletin ve milletin çıkarlarını öne alıp, akıl ve tecrübe ile, tehlikeleri ve geleceği önceden görüp, ona göre dış politika üretmek gerekmez mi?

                   Mısır’daki dinci Mursi  iktidarı darbe ile devrilmiş. Onların iç işleri bizi niye ilgilendirir? Bizi devletimizin ve milletimizin çıkarları ilgilendirir. Dinci Mursi darbe ile devrildi diye darbecilere hiddet ve şiddetle saldırır, diplomatik ilişkileri kesersen, onlar da Yunanistan ve İsrail ile anlaşır, “Mavi vatan Akdeniz’i” paylaşıverirler. Sen saf dışı  ve somurtur kalırsın.

                    “Rabia işareti” ne oldu? Mısır’da katledilen Rabia, Türkiye’de terörde ölen çoluk-çocuklardan, şehit olan askerlerimizden daha mı önemli idi?

Birleşik Arap emirlikleri Feto darbesine finans desteği sağlamış. Doyasıyla iktidarımız birleşik Arap emirliklerine düşman olmuş. Şimdi ise dostumuz oluverdi.

                       İsrail katildi. Filistinlileri katlediyordu. Arap Filistinlilere bizden başka sahip çıkacak yokmuş.  İsrail ile ilişkilerimizi keser, onları düşman ilan edersiniz, Yahudi lobileri bütün dünyada, özellikle ABD’de çok güçlüdür. Siyaset üzerinde de etkilidir. Yahudi Lobisi de ABD’yi, Türkiye aleyhine çevirir mi?Yok canım, kim diyor onu. Bizim iktidarımız elinin tersi ile Yahudi lobilerini iki tokat atar ve susturur, öyle mi?