Ne Biçim İnsanlar

 

 

Oturduğum sitenin kenarında yürüyüş yolu vardır. Ben 365 gün her sabah orada sabah yürüyüşümü yaparım. Bizim köyümüzde selamlaşma kültürü vardır. Hollanda da bulunan kızımın anlattığına göre, aynı kültür Hollanda da varmış. Bu sebepten bana selam vermeden kimse geçemez. Çünkü o bana yaklaşmadan ben ona selamı mı çakarım.

 

                        Karşılaştığım erkeklere “Bugün şanslıyım, karşıma yakışıklı bir genç çıktı. Beraber yürüyelim mi” derim. Çünkü yalnızken yol bitmez, arkadaş varsa yol biter, laf bitmez. Bugüne kadar tek bir insanlık ile alakası olmayan kişi ile karşılaştım. Ötekilerin hepsi ile tanışıp sohbet ederek birlikte yürüdük.

 

                         Karşılaştığım insanlarla hal-hatır lafından sonra “Sıkıntılarım var” derim. “Nedir o”  diye sorarlar. Ben de “Birisi şu dünya çok hızlı dönüyor, bende yolun yarısına geldim. Kaldı şurada yolun yarısı, bitiverecek diye korkuyorum. Şu dünyaya bir fren koysanız da, biraz yavaş dönse ya. İkinci sıkıntım: 84 milyon bir araya gelip Recep Tayyip Erdoğan’ı indiremediniz. Üçüncü sıkıntım: Şu virüs naletinitoplayıp, dünyadan aya, uzaya, Mars’a, Venüs’e her nere ise, bir yere atıp insanlığı kurtaramadınız” derim.

 

Genellikle konuşarak yürüdüğümüz arkadaşlarla AKP eleştirisinde birleşiriz. Bir defasında karşılaştığım yürüyüş arkadaşı eski AKP milletvekili ve benim komşum olan Semiha Öğüş’ün ağabeyi çıktı. İkinci sıkıntımı söyleyince “Oooo… Ben o konuda yüz seksen derece ters düşünüyorum” dedi. “Demokrasi bu. Olur böyle vakalar” dedim. Arkadaş, AKP iktidarını bir met etmeye başladı ki, değme gitsin. Meğer AKP iktidarında Türkiye şahlanmışmış da,bizim haberimiz yokmuş.  

 

                         Bana hiç söz vermedi. Ayrılma noktasına geldik. Ayakta durarak halen on dakika daha  konuştu. Bir fırsatını bulup sözüne nokta koydum. “Bakın bu defa hep siz konuştunuz. Bir daha karşılaşırsak konuşma hakkı benim, tamam mı?” diye takıldım.

 

                         Birkaç gün önce gene bir yürüyüş arkadaşı daha yakaladım. Din adamı olduğunu söyledi. Recep Tayyip Erdoğan’ı indirmekten bahsedince suratı asıldı, sesi değişti.  Sırf sondaj olsun diye “Atatürk’e Ayasofya’da zındık, kafir diyen din adımına ne diyorsunuz?  Tasvip ediyor musunuz?” diye sordum. “Doğru söyledi. Din adamı öyle konuşur“ dedi. Ben de “Aydın, çağdaş ve akılcı din adamları da var” dedim. Cevaben “Onlar din adamı değil ki” dedi. Ben biraz kasıldım. Arkadaş “OnlarAydın’da falan camiyi ahır yapıp at bağladılar” diye devam etti.

 

Tepem birden attı, temelli kasıldım. “Demek sende aynı kafadasın. O zaman seninle dünyalarımız, devletimiz, milletimiz ayır demek ki. Haydi sana güle güle” diyerek yanından ayrıldım.

 

Bir gün adliye koridorunda karşılaştığım birine laf attım. Din adımı imiş ve Almanya’da görev yapıp emekli olmuş. Kendisine “O zaman sen görevini iyi yapmamışsın” dedim. “Neden” dedi. “ Almanlar’ı Müslüman yapmadan geldin ya” dedim.  ““Onlar zaten Müslüman, onlar ahlak Müslümanı” dedi. Ben de “Yok yahu, demek bizim dinimizin ahlak yönünü çalmışlar desene.” dedim. “Öyle ya… hele AKP iktidarı döneminde ahlak tamamen bozuldu” dedi.

 

                       Yani din adamlarının hepsi aynı kavalın kaşığı değildir. İçlerinde akıllı, çağdaş, akılcı, İslamiyet’i ahlak dini olarak görenler de var.

 

Kurtuluş savaşını yapan,  ülkemizi kurtaran,  devletimiz kuran ve bizleri bugünlere getiren,  başta Atatürk, silah arkadaşları, şehit ve gaziler olmak üzere, tüm devlet ve siyaset adamlarına minnet duymak gerekir. Hele bir kişi,  onların kurduğu ve kendisine emanet ettiği devletin makamını işgal ediyor ve nimetlerini kullanıyorsa, Atatürk’e hakaret edilirken, orada sessiz ve sakin kalmamalıdır. Aksi takdirde ona “Sende mi bürütüş” diye sorarlar. Yani devletin cumhurbaşkanının, en azından Ayasofya camisini terk etmesi ve o kişiyi görevden alması gerekirdi.

 

Bunların, kurtuluş savaşına sonuna kadar karşı çıkan, yazılar yazan,  beyannameler dağıtan, cumhuriyet devrimlerine karşı “Din elden gidiyor” diye naralar atıp,halkı isyana teşvik eden İskilipli Atıf’tan ne farkı var? Bunların “Keşke Yunan galip gelse idi” diyen Kadir Mısırlıoğlu’ndan ne farkı var? Bunların Sivas ve Kahramanmaraş katliamlarını yapan dincilerden ne farkı var? Bunların inanç ve ibadet farkından dolayı “Allah’ü Ekber” diyerek Müslüman kardeşini katleden İşid katilinden ne farkı var? Bunların başta Feto tarikatı olmak üzere diğer tarikat liderlerinden ve yandaşlarından ne farkı var? Bunların hepsi ya cahil, ya kör, ya nankör, ya aptal, ya haindir.

 

                       AKP iktidarı döneminde devlet adamlarının bunların ziyaretlerine, cenazelerine ve mezar ziyaretine gitmeleri de aynı zihniyeti paylaşmalarından mı, yoksa demokrat kişiliklerinden mi, yoksa hoşgörülerinden mi kaynaklanıyor? Sizce cumhurbaşkanının Ayasofya Camisi hocasına karşı hiç tepki vermemesinin sebep ve kaynağı nedir?

 

                          Bakın,  AKP iktidarının bu memlekete muhtelif zararları vardır. Bu zararların sebebi, baştakilerin niyet ve zihniyetinden, tabandaki seçmenlerin de onların niyet ve zihniyetlerini fark edememesinden kaynaklanır.

 

Osmanlı devleti niye battı?Avrupa devletlerindeki fikir, devlet ve siyaset adamları, laikliğe döndü. Din adamlarına “Sizin işiniz ve göreviniz kilisededir. Devlet ve dünya işleri bizim işimizdir. Herkes işine baksın.”derken, Osmanlı, hilafet, şeyhülislamlık ve bir din devleti olarak devam etmiştir. Eğitimde müspet ilme değil, medreselerde dini eğitime önem vermiştir. Bunun sonucu olarak, Osmanlı, müspet ilimde, keşifte, icatta, sanayi, teknoloji, refah seviyesi ve askeri güçte geri kalmıştır. Sonuç olarak Avrupalılar karşısında sürekli yenilmiş, toprak kaybetmiş ve parçalanmıştır. En sonunda yok edilmek istenmiştir.

 

Kurtuluş savaşı devam ederken Atatürk Konya’ya gitmiş. Bakmış bir medresede delikanlı çocuklar medrese eğitimi yapıyor. Atatürk’ün bakışından Medrese yöneticisi işkillenmiş. Atatürk’e “Paşam bunları dokunmayın. Bunlar geleceğin din adamları olacak” demiş. Atatürk de kızarak “Vatan elden gidiyor. Siz din eğitimi ile uğraşıyorsunuz, yazın bunların hepsini askere” demiş.

 

                             İşte Medrese budur. Bazı din adamları medrese kafalıdır. Yani Osmanlı’yı zayıf düşüren ve batıran zihniyetin bugünkü temsilcileridirler.  Bunlar vatan, millet ve devletin bekasını görememekte midir? Yoksa vatan, millet ve devletin haini midirler? AKP iktidarı da, kendine yönelik bir darbe teşebbüsü olana kadar bunların hamisi ve kollayıcısı mıdır?

 

                             Ben nasıl AKP’ye sempati duyabilirim? Birçok vatandaşlarımız bunları görmüyor mu, fark etmiyor mu? Yoksa onlar da mı aynı kafadan? Yoksa işlerine ve çıkarlarına öyle mi geliyor? Bunlardan hiç biri olmadığı halde Recep Tayyip Erdoğan’ın boyuna, posuna, endamına, vücut diline ve hitabet kabiliyetine mi âşıklar? Türkiye’nin de nereden gelip, nereye götürülmek istendiği onların umurunda mı?