Türkiye’nin Kaderi

AKP’nin Yakaladığı fırsatlar: Osmanlı devleti, müspet ilim, teknoloji, üretim, sanayi ve ekonomide Avrupa’dan çok geri kalmış. Okuma yazma oranı erkeklerde yüzde yedi, bayanlarda yüzde birmiş. Bunlarda ya din adamı, ya asker veya memurdur. Halk ise kara cahildir. Osmanlı’nın parasını bir İngiliz Bankası olan Osmanlı Bankası Basıyordu.

 

                   Bu sebeptenOsmanlı  her savaşta yenilmiş, toprak kaybetmiştir. Kıbrıs adasını, para karşılığı İngilizlere kiralamıştır. Girit Adasını alamadıkları alacakları için İtalyan’lar el koymuştur. Yabancı ülkeler alacaklarını tahsil edemeyince “Düyunu Umumiye” diye bir örgüt kurup Osmanlı devletinin gelirlerine el koymuşlardı.

 

Büyüklerimiz İzmir için “Gavur İzmir” derlerdi. Çünkü İzmir halkının çoğunluğu gayrimüslimmiş. Recep Tayyip Erdoğan’da bir defasında istediği oyu alamadığı için “Gavur İzmir” demişti.

 

                   Gene büyüklerimiz “Müslümana askerlik, memurluk ve çiftçilik yakışır. Sanat ve ticaret gavur işidir” derlerdi.  Rumları mübadele ettik. Ermenileri tehcir ettik. Yahudileri küstürüp kaçırdık. Geriye ne kaldı? Memur, asker, öküzle tarım yapan çiftçi kaldı. Bunlardan sanayici ve ticaret adamı olur mu?

 

1923’te İzmir İktisat Kongresi: Bu kongrede özel sektör önceliğinde serbest piyasa ekonomisi ile kalkınma programı ön görülür.Yukarıda izah ettiğimiz sebeplerden dolayı özel sektör olmayınca bir de dünya ekonomik krizi yaşanınca, Türkiye devletçi ekonomik politikayı başlatmak zorunda kalmıştır.Özel sektör doğup güçlendikçe de “Karma ekonomi” sistemine dönüşmüştür.

 

                     Bir zamanlar Avrupa savaşçı, saldırgan ve sömürgeci idi. Bu sebepten kendi güvenliğimiz için kendi kedine yeten, tam bağımsız ve devletçi politikalara sarılmak zorunda kaldık.

 

                        İkinci dünya savaşından sonra Avrupa birden akıllanıp medenileşmiştir. Uzlaşmacı, barışçı, iş birlikçi olup çıkmıştır. Ortak Pazar kurulmuş, Avrupa Birliğine dönüşmüştür. Avrupa insan hakları mahkemesini, Avrupa konseyini kurmuşlardır. Sömürgeciliği bırakıp onlara bağımsızlık vermişlerdir. 

 

                        İkinci dünya savaşından önceki bir kısım Almanya toprakları bugün halen, Fransa ve Polonya içindedir. Almanya, komşuları ile hiç toprak kavgası yapıyor mu? Yeter ki orada yaşayan Alman vatandaşları yerli halk ile eşit ve özgür insanlar olsunlar.

 

                       Bu sebepten dolayı Türkiye’nin ikinci dünya savaşından sonra Avrupa’daki gelişmeleri, değişikliği görüp, bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü için tehlike kalmadığını fark edip,, devletçi ekonomi politikasından vazgeçmesi, serbest piyasa ekonomisine geçmesi, dışa açılması,  yabancı sermayeyi kabul etmesi gerekirdi.

 

Yabancı sermaye bir ülkeye para kazanmak için gelir. Bunun için teknoloji de getirir. Gittiği ülke insanı hem iş ve ekmek kazanır, hem de teknoloji ile tanışır. Yabancı sermaye devlete vergi, sigortaya pirim, işçisine ücret verir. Ürettiği mal ve hizmet ile ülke ihtiyaçlarını karşılar. Hatta ihraç ederek o ülkeye döviz kazandırır.

 

                        Örnek mi istiyorsunuz? İtalyanlarla Fiat, Fransızlarla Reno otomobil fabrikalarını kurmasa idik, Türkiye araba sanayinde bugünkü seviyede olabilir miydi? Komünist Çin bile bu gerçeği gördü. Kapılarını yabancı sermaye açtı. Hızla kalkınmaya başladı.

 

                           Eğer Türkiye 1950’den sonra serbest Piyasa ekonomisine geçip, dünyaya açılabilse, kapılarını yabancı sermayeye açabilse idi  Japonya ve Güney Kore’den önde olurdu. Türkiye devletçi, kendi kendine yeten tam bağımsız ülke olarak yaşamaya devam etti. Turgut Özal, “Serbest piyasa ekonomisi”  dedi. Televizyonda zamanın sol parti lideri Necdet Calp ile “ Boğaz Köprüsünü satacağım, sattırmam” tartışması yapıyorlardı.

 

                             Turgut Özal ve Anavatan iktidar oldu ama dövize serbest bırakmaktan öte, serbest piyasa ekonomisinde hiçbir mesafe alamadı. Siyasi gücü yetmedi.

 

                              Sonra gelen Çiller Karabük Demirçelik fabrikasını devlete yük olmasın diye sendikaya bir liraya sattı. Telekom’u özeleştirmek için kanun çıkardı. O zamanki sol parti Anayasa mahkemesinde dava açıp kanunu iptal ettirdi. O zamanlar da Telekom için otuz milyar dolardan bahsediliyordu. Eğer Telekom özelleştirilip otuz milyar dolar devletin kasasına girseydi, ondan sonra gelen ekonomik krizlerin hiç birisi gelmezdi.

 

Devletin Başına da AMP iktidarı gelmezdi. Çiler döneminde Telekom’un özelleştirilememesi AKP iktidarına yeşil ışık yakmıştır. AKP iktidarı ise Telekom’u 6,5 milyar dolara bir Lübnanlı batakçıya satmıştır. Hem de buLübnanlı Türk bankalarından aldığı krediler ile satış bedelini ödemiştir. Bankalara borçlarını da ödemeden kaçıp gitmiştir.

 

AKP iktidarının bir diğer şansı:  İstanbul belediye başkanlığı Recep Tayyip Erdoğan % 26 ol ile kazanmıştır. Çünkü zamanın sağ partileri iki ve sol partileri iki  belediye adayı çıkardılar. Böylece Recep Tayyip Erdoğan’ı dolayısıyla AKP iktidarını sivriltenler gene Atatürkçü sol ve merkez partiler olmuştur.

 

Son Ecevit Başkanlığında ekonomik kriz:  Devletçi ekonomik politikanın sebep olduğu, verimsizliğin yarattığı ekonomik krizler, Ecevit’in son başbakanlığı döneminde zirve yapmıştır. Eee… ne yapalım? Kemal Derviş diye bir ekonomistti getirip, ekonominin başına geçirdik. Kemal Derviş sıkı para politikası ile ekonomiyi rayına oturttu. Bu arada Anayasa ve Yasa değişiklikleri ile özelleştirmenin, yabancı sermayenin, yap-işlet-devret sisteminin önünü açtı.  Zayıf bankaları tasfiye etti.

 

                         Ekonomi düzelmeye başladı. Daha seçime iki yıl vardı. İktidar ortağı Bahçeli ve Mesut Yılmaz kabadayıları aralarında kavgaya tutuştular ve hükümeti bozdular. Türkiye erken seçime gitti. Böylece AKPiktidarın önüne gül suyu serpmiş oldular.

 

                           Hâlbuki ekonomi düzelmeye başlamıştı. Vatandaşa krizin acılarını unutturup seçime öyle gitmek gerekirdi. Bahçeli ve Mesut Yılmaz’da o siyasi vizyon var mı? Erken seçim yapıldı. AKP küt diye iktidar oldu. Bahçeli ve Mesut Yılmaz’ın partileri meclis dışında kaldılar.

 

                              Recep Tayyip Erdoğan’ı hep sol partiler sivriltecek değil ya, bu defa da Mesut Yılmaz ve Bahçeli o işi becerdi.                             

 

   Mesela Kemal Derviş’in banka reformu ile Tasarruf Sigorta Fonu ve Bankacılık Denetleme Kurumu kurdu.  Böylece Türk bankalarını güçlendirdi. Dünyada da para pek boldu. Bir örnek vereyim. Avrupa ülkelerinde bankaya yatan tasarruflara faiz verilmezmiş. Devlet daha vergi alırmış. Türk bankaları dünyadan bol bol para bulup merkez bankasından TL’ye çevirip, vatandaşa kredi veriyor, vatandaş da bu kredi ile ev ve araba alıyor ve böylece inşaat ve araba sektörü patlıyor.

 

AKP’nin başarıları: AKP, Türkiye’yi dünyanın 20 büyük ekonomisinden biri olarak teslim aldı. “Biz 10.Büyük  Ekonomi yapacağız dediler. Evet, 17. Büyük ekonomi yaptılar. Sonra geriye döndük, tekrar 20. Olduk. Hatta 21. Olduğumuzu söyleyenler var.

 

                                   AKP iktidarı hiç mi güzel şeyler yapmadı? Devletin bütün imkanlarını saraylara, dış ülkelere yardıma, yandaşlarının cebine, sadakacılara, veya denize dökecekler değildi ya… Elbette birşeyler yapacaklar. Çünkü dünya devletleri yerinde durmuyor ki?

 

1923-1943 yılları arasında Türkiye bir şeyler yapmadı mı?1950-1960 arasında hiçbir şey yapılmadı mı? 1960’dan 2002 ye kadar bir şeyler yapılmadı da , Türkiye padişahlık, Hilafet, Şeyhülislamlık , medrese eğitimi yapan, cahil fakir, yoksul bir ülke olmaktan kurtulup nasıl Türkiye  dünyada 20. Büyük ekonomi oldu?

 

20. Büyük Ekonomi olmak yeter mi?Bakın, Türkiye dünyanın merkezinde, Avrupa’nın, Asya’nın, Afrika’nın ve Orta Doğu’nun kesiştiği yerde bir ülkedir. Napolyon “Dünyada tek devlet olsa İstanbul Başkenti olurdu” demiş. Petrolümüz yok ama  geniş ve verimli tarım alanlarımız var. Ufacık Hollanda, Türkiye’den daha fazla tarım ürünü üretiyormuş. İstanbul Çanakkale boğazları hangi ülkede var?Hangi ülkenin üç tarafı denizlerle çevrili?  Hangiülkenin bir tarafında Müslümanlar,  diğer tarafında Hristiyanlar var?

 

Allah bir de Türk milletine Atatürk vermiş.  O da bize “Türk milleti çalışkandır. Türk milleti zekidir. Türk, çalış, öğün ve güven” diyerek öz güven aşılamış.