Yanlışlar ve Zikzaklar

Bulgar Türkleri ve Suriyeli Araplar: Size göre hangisi bize daha yakındır. Bakın cumhurbaşkanımız İstanbul il başkanı iken neler olmuş, neler söylemiş?

 

                         Bulgaristan’ın başındaki  TodorJivkov isimli bir zalim, Bulgaristan’daki Türkleri asimile etmek için işkencelere başlamış.

 

                         Türk okullarını ve Türkçe gazetelerini kapatmış. Çocuklarını sünnet ettiren anne-babalara 5 yıl hapis cezası verilmiş. Camiler kapatılmış. Cenaze yıkamak yasaklanmış. Türkçe konuşanlara para cezası veriliyormuş. Türkçe isimler Bulgarlaştırılmış. Zorla Bulgar isimleri verilmiş. Bulgar isimlerle yeni nüfus cüzdanları düzenlenmiş. İnsanlar Türkçe isimlerle bankadan para çekemiyormuş, devlet dairesinde hiç  bir iş yaptıramıyormuş. Öğretmenler sınıfta Türk çocuklarının isimlerini Bulgarca söylüyorlarmış. Türk kahvesini bile Oryantal kahve olarak değiştirmişler. Daha neler neler…

 

İtiraz eden Türkler öldürülüp, işkenceye başlanmış.

 

                          Devrin başbakanı Turgut Özal’da kapıları açıp Bulgar Türklerini Türkiye’ye kabul etmiş. Yüzbinlerce göçmen gelmiş. Bunlara hiçbir şey verilmemiş ve yapılmamış. Sadece Türkiye’de yaşamalarına izin verilmiş.

 

O zaman Refah Partisi İstanbul İl bakanı olan şimdiki cumhurbaşkanı hiddet ve şiddetle neler demiş? : “Ne dediler Bulgaristan’a, ne kadar varsa gelin dediler. İsterse TodovJivkov’da gelsin. Eee tamam gelin diyorsun ama bak Ahmet, Mehmet burada asgari ücrete talim ediyor. Ülkemin insanı aç. Kadınını satıyor, kızını satıyor, çalıştırıyor. Sen buna çözüm bulamamışken “gelin” diyorsun. Nereye yerleştireceksin? Kapıkuleden anons yapıyorlar. Muamelesi biten soydaşlarımız istediği yere gidebilir. Yedi yüz seksen kilometre kare emrinize amadedir. Eee bunlar geldi, kim geldi. Casus mudur, değil midir, bir de bakıyorsun gelenler arasında 5.000 casus var diyorlar. Allah’ım, Ya Rabbim biz bunlara neyi veriyoruz, okul yurtlarını veriyoruz, eee bakıyorsun Bursa’nın parklarında ahlaksızlığa başlıyorlar. Bu nasıl devlet anlayışıdır? Adam sana vize üstüne vize uyguluyor. Biz ne yapıyoruz? “ İsteyen istediği yere gider” diyoruz.  Bu ne perhiz, ne lahana turşusu? “ demiş.

 

AKP iktidarı milyonlarca Suriyeli ’ye kucak açtı. Karınlarını doyuruyoruz. Barınak temin ediyoruz. Ellerine ihtiyaçları kadar para veriyoruz. Hastanelerde bedava bakıyoruz. Bedava ilaç veriyoruz. Çocuklarını okullarda bedava okutuyoruz. Yurtlarda bedava barındırıyoruz.

 

 Tamam, insanlık yapıyoruz da, bunların Bulgaristan Türklerinden farkları ve üstünlükleri nedir?

 

Acaba Suriyelilerin özelliği ve bize yakınlığı ne? Acaba “Kardeş Esad’ı katil Esad” ilan ettiğimiz ve Esad’a karşı geldikleri için mi onları sevdik? Arap kökenli oldukları için mi sevdik? Dindar ve hatta bazıları dinci oldukları için mi onları sevdik? Bu ne perhiz,  bu ne lahana turşusudur.

 

Eller gider Mersine, bizim iktidarımız gider tersine: Bütün ekonomistler, faiz enflasyonun sonucudur derken, AKP iktidarı enflasyon faizin sonucudur diyor.

 

                       Bütün dünya devletleri parasının değerini koruyabilmek için merkez bankası politika faizlerini yükseltirken, bizim iktidarımız önce kalem kalem düşürdü. Şimdi de sabit tutuyor.

 

İktidarımız doğru biliyor, doğru söylüyor olmalı ki, enflasyon sıfırlandı gitti değil mi? Acaba bizim iktidarımız bütün ekonomistlerden ve bütün dünya devlet adamlarından daha mı akıllı ve daha mı çok biliyor? Faiz harammış. Haram olan haksız kazanç sağladığı için, enflasyonun çok çok üstünde alınan tefeci faizidir. Çünkü haksız kazançtır. Enflasyonun bir-iki puan üzerindeki banka faizi neden haram olsun? Faizsiz bankalar sistemi olur mu? Bankalar sistemi olmazsa günümüz ekonomisinde işler yürür mü?

 

                             Devlet akla ve müspet ilme göre mi, inançlara göre mi yönetilir? Gayrimüslim ülkeler bizim gibi inanmıyorlar da, ülkelerini çok mu kötü yönetiyorlar?

 

                             Bugün yaşadığımız ilim ve teknolojinin sağladığı rahat, huzur ve refah düzeyi müspet ilmin mi, yoksa inançların eseri midir?

 

                              Bugün yaşadığımız sağlık ve uzun ömür, inançların, muskanın, hoca üfürüğünün, fal bakıcılarının eseri midir , yoksa sağlık biliminin sonucu mudur?

 

Yanlış ekonomik politikanın sonuçları nelerdir? Bankalar, merkez bankasından ucuz faizle kredi alıp, oraya ödedikleri faizin iki-üç katıyla vatandaşa para satacaklar. Böylece, bankalar zengin olacaklar. Türk bankalarının sermayesinin yarısından fazlası yabancılara ait olduğu söyleniyor. Yani yabancı sermayenin kucağına ballı börek atacağız. Zaten son bir yılda banka karları uçup gitmiş.

 

                            Merkez bankası, politika faizini indirince veya düşük tutunca döviz fiyatları fırladı gitti. Dışa açık ekonomide ithalat sebebiyle tüm fiyatlar tavan yapar. Dar gelirlinin alım gücü düşer. Yani yanlış ekonomi politikasının ceremesini düşük gelirliler çeker.

 

                             Bankalara para yatıran tasarruf sahipleri aptal mı? Onlarda dövize yönelirler. Tasarruf sahipleri dövize hücum ettikçe, döviz fiyatları fırlar gider. Çare neymiş?  Kur korumalı mevduat hesabı uygulamakmış. Yani kur fiyatlarındaki yükseliş ile bankanın mevduatlara uyguladığı faiz arasındaki farkı devlet ödeyecekmiş? Niye devletin malı deniz, yemeyen domuz mu?

 

Bütçe açık veriyor. Açık nereden karşılanacak? Sonuç merkez bankasının gıcırgıcır yeni yüzlükler, iki yüzlükler basmaya başladı.  Daha yolun ortasında ek bütçe ihtiyacı doğdu ve yapıldı.

 

                             Yani, iktidar dindar oylarını yanında tutabilmek, bankaları ve sermaye sahiplerini, tasarruf sahiplerini zengin edip, ayakta tutabilmek için “Ekonomik intihar” yapıyor. Yani Türkiye’nin ekonomisini iflasa sürüklüyor.

 

Kimsenin inancına, ibadetine, kıyafetine, özel hayatına karışılmaz. İnançsız millet ve insan olmaz. Ancak inançların amacı ahlaktır. Ahlakın toplumda yerleşmesinin sonucu da, toplum hayatında, hak ve adaletin, barış ve huzurun sağlanmasıdır. Bunlar da toplumsal gelişmenin ve ilerlemenin sebebi ve alt yapısıdır. İslami inançların sözcüsü ve yayıcısı da siyasetçiler değil, din adamlarıdır. Siyaset ve devlet adamlarının işi dünya işidir. Kullanacakları araçlar da akıl, müspet ilim, tecrübe, ehliyet ve riyakattır.

 

                             AKP iktidarının daha bunlardan haberi yok mu? Yoksa inanç sahiplerinin inançlarına tercüman olup, onları coşturup, kendi oy tabanını sağlam tutmak ve genişletmek mi istiyor acaba?

 

AKP iktidarı yasaklar, yoksulluk ve yolsuzluk ile mücadele diye yola çıktı: AKP, kuruluşunda, Anavatan’dan, Doğru Yol’dan, Adalet Partisin’denbirçok tecrübeli devlet adamı ile yola çıktı. Güzel laflar ettiler. Mesela Avrupa Birliği ile müzakereler başladı diye şenlikler yapıp, maytaplar patlattılar.

 

                            Milletvekilleri lojmanlarını kapatıp, onları halkın arasına gönderdiler. İstanbul sözleşmesine imza attılar. Suriyelileri Esad’ı kardeş Esad ilan ettiler. “Bütün komşularla sıfır itilaf” dediler. Ermenistan ile bile dostluk ve iş birliğine heveslendiler. Tüm Müslüman ülkeler din kardeşimiz oldu. Tüm Orta Asya Türk kardeşimiz oldu. İspanya ile “Dinler arası uzlaşı ve işbirliği platformu “ kuruldu. AKP genel başkanı Papa ziyareti yaptı ve madalya aldı.

 

                           Devlet benim babamın malı değil, onu yönetecekler de babamın oğlu değil. Yeter ki benim devletimi, ülkemi ve milletimi iyi yönetsinler. Bu sebepten ben “Bunlar böyle giderse ben bile oy veririm” diyordum. Hatta icraatlarını savunmaya başladım. Ancak, yavaş yavaş dişlerini göstermeye başladılar. Ben çok akıllı bir insan değilim. Ancak hissetme ve fark etme yönüme güvenirim. Bunlar niyet ve zihniyetlerini, el altından açığa vurmaya başlayınca hemen tornistan yaptım.

 

O zamanlarda CHP Genel Başkanı Deniz Baykal bile “BunlarTakiyye yapıyorlar” demişti. Takiyye, inanmadığı halde durumu kurtarmak için yapılan samimiyetsiz söz ve icraatlardır. Yani roldür. Ben Deniz Baykal kadar tecrübeli ve akıllı olmadığımdan gerçeği biraz geç gördüm. Deniz Baykal de kıskandığından öyle söylemiş olabilir.

 

                 AKP iktidarı yanındaki o eski ve tecrübeli devlet adamlarının hepsini çırak çıkardı. Bu tasfiye işlemi devam ettikçe AKP iktidarı ve onunla birlikte rejim ve ekonomi de bozuldu.

 

                  Sonuç itibariyle haksızlıklar, kayırmalar, partizanlıklar, çıkarcılıklar, din istismarları aldı yürüdü. Hak-hukuk-adalet, ehliyet ve liyakat dama atıldı. Ben 60 yıldır siyaset ile yakından ilgilenirim. Bugüne kadar hiçbir iktidar döneminde ehliyet ve liyakatın bu kadar dama atıldığını, ahlakın bu kadar bozulduğunu görmedim.