İçiniz Alıyor mu?

 

 

 

                 Akşener Recep Tayyip Erdoğan’ı İsrail Lideri “Nitanyahu” ya benzenmiş. Nesini, neresini benzettiğini anlayamadım. Devlet adamlığını benzetmiş olabilir. Boyunu, posunu, kaşını, gözünü benzetecek değil ya. AKP cenahından hiddetli ve şiddetli bir tepki geldi. Ben de Akşener’i tasvip etmedim.

 

                 Ne yaparsınız? Böyle densiz bir laf işittiğinizde güler geçersiniz. Hadi olmadı, ayıplayıp kınarsınız. Çünkü kötü söz sahibine yakışır.

 

Gelelim Tepkiye: Rize, Recep Tayyip Erdoğan’ın tapulu malı imiş. Akşener hem ona yakışıksız bir söz söyleyecek, hem de onun mülkine girecek. Olur mu canım? Akşener, Rize, Çayeli ve İkizdere’de provokasyonlu afişler, sözler ve sloganlarla karşılanmış. Hadi diyelim ki, bunları yapanlar sıradan, basit, sokaktaki insanlardır. Ya cumhurbaşkanlığı makamında oturan kişiye ne demeli?

 

                   Bir cumhurbaşkanı ülkenin ve milletin birlik ve beraberliğini temsil etmelidir. Milletin huzur ve sükûnetine hizmet etmelidir. Ya, cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ne diyor “ Bay Meral, gelin hanım, (Rize’deki olayları kastederek) bu daha bir. Daha neler olacak neler. Daha dur bakalım, bunlar iyi günler.” demiş. Recep Tayyip Erdoğan bu sözleri kendine yakıştırabilir. Ben, ülkemin, milletimin ve devletimin cumhurbaşkanlığı makamına kesinlikle yakıştıramıyorum.

 

 Bildiğiniz gibi ülkemizde bazı siyaset adamları ve gazeteciler, ırkçı, dinci veya ilkel zorbalar tarafından tecavüze uğruyor.

 

Bundan sonra Meral Akşener’in başına ne gelirse sorumlusu cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dır. Çünkü sözleri ile ırkçı, dinci ve ilkel zorbaları tahrik ve teşvik etmiş olmaktadır.  Hâlbuki cumhurbaşkanına yakışan İkizdere ve Çayeli’nde Meral Akşener’e yapılan provokasyonları kınamak, en azından es geçip hiç konuşmamaktı.

 

                    Devletin başı böyle konuşur da, Kılıçdaroğluna saldıran,  inek hırsızlığından sabıkalı Osman Sarıgün AKP’nin gözdesi olmaz mı? AKP teşkilatı, bu inek hırsızının ziyaretine gidip onu tebrik etmez mi? Ona övücü sözler söylemez mi? Onunla el ele, kol kola, yanak yanağa resim çektirip,  sosyal medyada yayınlamaz mı? Böylece büyük bir rütbe kazanmaz mı? Bundan sonra,muhalif lider ve gazetecilere saldıranlarda işi temelli azıtmaz mı?

 

                     Muğla’daki bir din kültürü öğretmeni de sosyal medyadaki görüntüsüne göre, eline dürbünlü bir silah almış, altına da “Biz de senin emrindeyiz ağa. 600 metreden nokta atışı, 800 metreden fazla kola bacağa, yeni 800 metreden fazla yaklaşma” diye yazmış. Böyle din kültürü ve ahlak öğretmenini hep beraber sevelim. Müslümanlık nerede, ahlak nerede, öğretmenlik nerede, devlet memurluğu nerede? “Böyle başa, böyle tarak. Ön tekerlik nereden giderse, arka tekerlik oradan gider. Balık baştan kokarmış” deriz ya.

 

  Bunlar ne kadar ayıp, ne kadar seviyesiz, ne kadar sorumsuz hareketlerdir? AKP’nin başında ben olsaydım, bunların alayını görevden alır, partiden atardım. Demek ki benimle, Recep Tayyip Erdoğan arasında siyaset anlayışı konusunda uçurum var. Ben de onun AKP kurulurken ve iktidarın ilk yıllarındaki söz ve icraatlarının samimi olduğunu sanmıştım. “Bunlar böyle giderse, ben bile oy veririm” diyordum. Deniz Baykal “Takiyye yapıyorlar” demişti.  Ben ise “Milli görüş gömleğini çıkardık” lafını inanmıştım. Demek ki ben safmışım.

 

                      Meğer AKP’nin o günkü tüm söyledikleri ve icraatları, o günü kurtarmak içinmiş. Vatandaşa hoş görünüp, kandırıp, oyunu alıp, iktidara yerleşip, kökleştikten sonra eski tas- eski hamam oluverdiler. Bugün ben Recep Tayyip Erdoğan’ın hiçbir icraatını beğenmiyorum ve tasvip etmiyorum.

 

                   Çünkü ben akılcıyım; çağdaşım, müspet ilimden yanayım.

 

                  Çünkü ben demokrasi, insan hak ve özgürlüklerinden yanayım.

 

                   Çünkü ben uyanık ve “Rabbenacı”  değilim.

 

                   Çünkü ben dili başka, işi başka, havalı-civalı insan değilim. Göründüğü gibi olan, olduğu gibi görünen insanım.

 

                   Çünkü ben insanlara, hele kendi milletimin insanlarına saygı ve sevgi duyarım.

 

                   Çünkü ben Avrupa Birliğinden yanayım.

 

                   Çünkü ben kavga-dövüş adamı değil, empati yapmasını bilen, uzlaşmacı ve barıştan yana bir kişiyim.

 

Çünkü ben akıllı insanlarından yanayım.

 

                        Akıllı insan neresinden belli olur biliyor musunuz? Öküz olacak dana pisliğinden belli olurmuş. Eğer bir insan okul hayatında ve bir de iş veya memuriyet hayatında başarılı ise,  o kişi aklını ispat etmiş demektir. Laf ebeliğinin en etkili ve geçerli olduğu alan siyasettir. Adnan Menderes meydan hatibi idi. Devlet adamlığı vizyonu eksik olduğundan birçok hataları olmuştur. Ne yazık ki o günün şartları içerisinde darbe ile devrilmiş ve üstelik bir de idam edilmiştir.

 

                        Ecevit meydan hatibidir. Onun da başarı ve sevapları yanında, hataları ve günahları da vardır. Erdoğan’ın da vücut dili, hitabet kabiliyeti ve ses tonu etkileyicidir. Ama bu liderlerin hiç birisi Atatürk, İsmet Paşa, Süleyman Demirel, Turgut Özal gibi akıllı insanlar değillerdir. Kemal Derviş gibi hiç değillerdir.

 

                          Akıllı, basiretli, ileri görüşlü, milletine ve memleketine karşı sorumluluk duygusu taşıyan, devletinin ve milletinin bekasını kendi koltuğu ve dünya görüşünden önde tutan, vizyon sahibi hiçbir devlet adamı Menderes’in, Ecevit’in Erdoğan’ın yaptığı hataları yapmaz.

 

                          Suriye politikası doğrumu? İsrail politikası doğru mu? Irak politikası doğru mu? Mısır politikası doğru mu? Avrupa Birliği ve Nato politikaları doğru mu? Doğu Akdeniz (Mavi vatan) politikası doğru mu?

 

            Yabancı devlet adamlarına,  “Hey, hey” çağrıları yapmak  doğru mu? Becerisiz ve başarısız oldukları yerde “Dış güçler, dış düşmanlar icat etmeleri” doğru mu? “ Büyük Orta Doğu Projesine eş başkanlık” doğru muydu? Tek adam politikaları ve yapılan Anayasa doğru mu? Siyasi rakiplerine karşı kullandığı üslup doğru mu? Tarikat ve cemaatlara kol-kanat germeleri ve teşvik etmeleri doğru mu?

 

                           İleri ülkeler müspet ilim, keşif ve icatlarla kalkınmışlarken, ülkemizde İmam Hatip Okullarını beşe katlamak doğru mu? PKK ile barış süreci doğru muydu? Büyük Şehir uygulamaları doğru mu? S-400 leri nereye sakladık? Dış ülkelere yardımlar, oralarda camiler ve külliyeler yaptırmak doğru mu? Meğer dış yardımlar ve yabancı ülkelerde yaptırdığımız  cami ve killiye yatırımları ile dünyanın en zengin ve en güçlü ülkesi olan ABD’den bile önde imişiz. Dünyada “En hayır sever ülke “ seçilmişiz.  Bu kadar Suriyeli’nin, İranlı’nın, Afganlı’nın, Pakistanlı’nın, Iraklı’nın yükünü çekiyoruz doğru mu? Daha neler neler?

 

                            Gazetecileri yazdığı yazılardan dolayı cezaevlerine tıkmak doğru mu? Yandaşlarına ballı makamlar ve börekler ikram etmeleri doğru mu? Nerede kaldı yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarla mücadele. Ne oldu?

Ben bile bu yanlışları yapmam. İktidarımızın danışmanları yok mu? Akıllı, tecrübeli devlet adamları yok mu? Yoksa birlikte yola çıktığı akıllı ve tecrübeli siyaset ve devlet adamlarının hepsini tasfiye etti de, etrafına emir kullarını mı topladı? Her şeyi tek adam olarak o mu biliyor?

 

                           Devletin imkânlarını eğitime, ilme, teknolojiye, sanayiye, üretime yönlendirip, ülkeyi kalkındırmak, işsizliği yok etmek,  refah seviyesini  yükseltmek varken devletimizin ve milletimizin imkânlarını dış yardımlara, saraylara, saltana, yandaşlara peşkeş çekmek,  ülke ve millet sevgisi ve sorumluluk duygusu ile bağdaşır mı?

 

                           İtibardan tasarruf olmazmış. Bir ülkenin itibarı saraylarla olmaz. Ya neyle olur? Demokrasi, insan hakları, yargı bağımsızlığı, eğitim, sanayi, teknoloji ve refah seviyesi ile olur.

Başta komşular olmak üzere bütün dünya ile uzlaşma, barış ve huzur içerisinde yaşamakla olur?